İnsanın ve toplumun gelişmesine katkıda bulunmak derdindeyim. İnsanı yukarı çekmek gibi bir gayem var.
Toplumun hücrelerine kadar işlemiş “vasatlık” üzerine bir şeyler karalayacağım.
Vasat: orta, ortalama
Vasatlık: Vasat olma durumu. Ortalama nitelik. Hatta ortalamanın altında nitelik.
Vasatlığın iktidarında artık kural: “Ortalama” olandır.
Vasatlık doğamızda mı var, bir IQ sorunu mu tartışılır. Ancak insanlığın ilerlemesinin önünde bir ayak bağı olduğu kesin. İnsanın kaliteli ve nitelikli yaşamasının önündeki en önemli engel.
Toplumun en önemli sorunu vasatlık. Ortalığı vasatlık sarmış, Orta yolculuk geçer akçe haline gelmiştir.
Toplum yavaş yavaş vasatlık çukuruna çekilirken: Ekonomide, siyasette, eğitimde, bilimde, teknolojide, sanatta hâkim olan vasatlık yavaş yavaş bu ülkenin gerçeği haline geliyor.
Sanki sıradanlığın, vasatlığın daha konforlu bir yaşam sunduğu illüzyonuna kapılmışız. Daha doğru olanın, daha iyi olanın yaftalanıp aşağı çekildiği hatta neredeyse cezalandırıldığı bir dönemdeyiz.
Bunun sebebinin eğitimsizlikte, cehalette, toplum ve birey olarak gelişmemişlikte olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Daha iyiyi, daha güzeli, aramak, seçmek, hatta istemek ve talep etmekten yoksunuz. Felsefi, estetik hasletlerimiz gelişmemiş.
Bir kere, toplumda vasatlık hâkim olduğunda vasatlık kutsanır hale düşer, vasatın çoğunluk olması için çaba sarf edilir.
Hepimiz büyüklerimizin bizi yetiştirenlerin rahle-i tedrisatından geçerken “Ne öne geç ne de geride kal”, “Sürüden ayrılanı kurt kapar”, “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar”, “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın”, “Aman göze batma”, “Aman suya sabuna dokunma” gibi deyimler ve sözler ile adeta şartlanmışız.
İnsanlar ideallerini, özgünlüklerini, enerjilerini kaybediyor. Yavaş yavaş vasatlığa razı oluyoruz.
Bazı düşünürler insanı vasat olmaya iten bir güdünün olduğunu savunuyorlar. İnsanın ana karnındaki konforu aradığını ifade ediyorlar. Bir de insanlar gereğinden fazla düşünmenin tehlikelerinden kaçınmak istedikleri belirtilerek vasatlığı kalabalık sürüde gizlenmek istediklerine bağlıyorlar.
Vasatlığı kabullenmenin hayatı kolaylaştırdığı, hatta hayatta kalmanın vasatlıktan geçtiği empoze ediliyor bize.
Böylelikle hayatı gereğince bir özgünlükte yaşayamayıp yaşıyor-muş gibi yapıyorlar. Yani emanet ve taklit bir yaşam…
Vasatlık sığlıktır ve biz bu sığlıkta yaşıyoruz ne yazık ki.
Farklı seslere, farklı düşüncelere, farklı görüşlere kapalı olan vasatlığın, ötekileştirip düşman gösterdiği, yaftalandığı bir zihniyetin altında toplum. İnsanlar uçlardan alınıp ortaya-merkeze konumlandırmak isteniyor.
Bizler gevşek düşünmeye teşvik ediliyoruz.
Neredeyse cehalet kutsanmaktadır. Kolaycılık geçer akçe kabul edilmektedir. Sorgusuz sualsiz her şeyi olduğu gibi kabullenmeye yöneltiliyoruz. Vasatın farklı olanlara tahammülü yok. Farklı hor görülüyor.
Hâkim düzen tarafından isteniyor ki: Bireyler ekonomik ve toplumsal düzeni sorgulamamalı, oyunbozanlık etmemeli. Özgür düşünceleri cebimizde tutmalıyız.
Kaliteli ve rafine zevkleri olanlar toplumda seyreldi.
Kısacası vasatlık çukurunda boğulmaya doğru gidiyoruz. Fakat bilmeliyiz ki vasatlık hayatın sonudur. “Ot gibi yaşayıp ölüp gitmektir.
Bir duruşumuz tavrımız olsun. Vasat olana övgüler dizmeyelim, vasat olanı idare etmeyelim. Araştıran, sorgulayan, bilen insanlar olalım. Hayat kalitemizi dünyanın paralarını dökerek değil taleplerimizi, tercihlerimizi, beklentilerimizi yükselterek yakalayalım.