Şapka giyilmesi konusundaki kanun, TBMM’de kabul edildi. Kanun, 28 Kasım’da yürürlüğe girdi. Kanun kabul edilirken, Rize’de şapka ve diğer inkılaplara karşı gösteriler yapıldı.
Osmanlı döneminde bir kıyafet birliği olmadığını biliyoruz. Müslümanlar toplumdaki yerlerine ve aldıkları görevlere göre değişik biçimde giyinirdi. Gayri Müslimler ise kendilerine göre giyinmekteydiler. II. Mahmut döneminde bu kargaşa önlenmeye çalışılmış, hiç değilse devlet memurlarının düzgün bir görünüşe kavuşmaları için çaba sarf edilmişti. Döneminde memurlar ceket, pantolon giymişler başlarına da Balkanlar’daki Yunanlılar ve Tunuslularca kullanılan fes giymeye başlamışlardı. Bazıları bu festen dolayı II. Mahmut’a ‘gavur padişah’ sıfatını takmışlardı. Uzun bir süre fes geri kalmışlığın simgesi olarak kaldı.
İlk adım Kastamonu-İnebolu’da
Mustafa Kemal, halkını her alanda çağdaş ve uygar düzeye çıkarabilmek için değişiklikler tasarlarken, giyim konusundaki bu kargaşaya son vermek için dış görünüşüyle de bunu vurgulaması gerektiğine inanıyordu. Bunun için 25 Ağustos 1925’te Kastamonu’ya yaptığı bir gezide başına şapka giyip, “Buna şapka derler” diye halkı şapka giymeye özendirmiş, İnebolu’da uzun bir konuşma yapmıştı. 25 Kasım 1925’te “Şapka Giyilmesi Hakkındaki Kanun” çıkarılıp, dinsel giysilerle sokakta gezilmesi yasaklanmıştı. Böylece toplum kılık – kıyafet olarak da modern bir görünüşe kavuşmuş oldu. Mustafa Kemal Türk kadınının da kıyafetine asla dokunmamıştır. Türk kadını kendi kendini çağdaş kıyafete kavuşturmuştur.
Hacı Abalı ile Atatürk
Hacı Abalı Küre’li… Açık sözlü, samimi, sıcak kanlı, zeki, hazırcevap bir zat… Küre’nin sevilen sayılan tatlı ihtiyarlarından… Kerestecilik ve çiftçilikte uğraşan çalışkan ve serbest, umursamaz gibi fakat çok samimi, tabii tavırlı bu ihtiyar da Atatürk ile buluşan Küre heyetinde!.. Mevsim yaz, Ağustos sıcağından bunalmış ve Atatürk’ün huzurunda, fesini takkesini ve fesinin etrafına doladığı abani sarığını da çıkarmış, başı açık meydana çıkmış ve kendisi de ferahlamıştı!
“Gazi Paşa bu sarığı bu fesi kaldıracakmışsın diyorlar, gözünün bebeğini seveyim şu işi biran evvel yap! Görüyon halimi!..” diye Ata’ya seslendi. Atatürk’ün hem yüzünün hem içinin güldüğü ve memnuniyeti her halinden anlaşılıyordu. Hacı Abalı’nın hazır cevaplılığı, tekerlemeleri eskiden beri çok yakından tanıyormuşcasına samimi konuşmaları ve hele “Paşa sen ne dersen o olur, valla senin bir dediğin iki olmaz şart olsun bunu böyle bil” demesi, Atatürk’ün hem hoşuna gitmiş, hem de çok duygulandırmıştı.