Evet evet! Yanlış okumuyorsunuz. Bir köy Nazım Hikmet’i andı.
Memleketimin güzel bir köyü, o köyün güzel insanları ve civardan gelen yüzlerce güzel insan, 5 Haziran Pazar günü “O güzel insan”ı andılar. Geçen yıl katılmıştım bu yıl mazeretimden dolayı katılamadım. Bu yazıyı da geçen yıl kaleme almıştım.
Bir Nazım köyü olan Müşküle köyü, “Kültür, Dayanışma ve Düşünce Derneği” öncülüğünde son yıllardaki olduğu gibi bu yıl da etkinliği tekrarladı.
Nazım Hikmet’in; şiirinde:
Bu göl İznik gölüdür,
Durgundur, karanlıktır, derindir.
Bir kuyu suyu gibi içindedir dağların.
Diye yazdığı İznik gölünün güney yakasında, dağların eteğinde, Bursa’nın İznik ilçesinin bir köyüdür Müşküle köyü. Zeytin ağaçlarıyla kaplı bahçelerin gölle birleştiği, durgun ve masmavi gölün hemen kıyısında yeşillik, ağaçlık bir alanda gerçekleşti etkinlik. Türküler çığırıldı, şiirler okundu, konuşmalar yapıldı. Nazımın dostlarına, köylüler yaptıkları cevizli lokum ekmeği,.zeytin, zeytin yağı, salça ve ayran ikram ettiler.
Haziran ölümleri her anma töreniyle acısını hatırlatıyor bize. Orhan Kemal, Ahmed Arif ve Nazım hikmet üç-dört gündür andıklarımızdan.
Bursa, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinin bir sürgün şehri olarak akıllara işlenmiştir. Şeyh Bedrettinler, Orhan Kemal’ler, Nazım Hikmetler ve daha nice isimler bu sürgün şehrinden geçmiştir.
Ama “sürgün” dilimizde iki ayrı anlamda kullanılır. Birincisi cezanın çekilmesi için bir yere gönderilmesi, ikincisi bir ağacın yeni filiz vermesidir.
Nazım Hikmet de Bursa cezaevindeyken bu filizi vermiş, Orhan Kemal’i roman yazmasında, İbrahim Balaban’ın ressamlığa geçmesinde etkili olmuştur. Nitekim, Bursa Cezaevindeyken İsmail Başaran adında bir mahkumla da tanışır. Başaran Müşküle’lidir. Nazım, İsmail Başaran’ı etkiler, onu şiir yazmaya yönlendirir. “Buğday direniyor” adında bir şiir kitabı çıkarır. Başaran hapisten çıktıktan sonra köylülere Nazım hikmet’i öyle bir anlatır ki, köylüler ondan etkilenip Nazım’ı benimserler.
Memleketimi seviyorum:
Çınarlarında kolan vurdum, hapishanelerinde yattım.
Hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı
Memleketimin şarkıları ve tütünü gibi.
Şiirlerinde çınar metaforunu kullanmıştır.
Hele onun:
Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,
öylece gibi de görünüyor
Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani.
Dediğince, İsmail dede ile birlikte köylülerden Fevzi Kavuk, bu vasiyeti yerine getirmek için 1964’te Nazım’ın ölümünün birinci yıl dönümünde bir çınar ağacı dikerler Müşküle köyüne. Çınar ağacı kök salar, dallanır budaklanır ve gövdesi kalınlaşır. Çınarın namı ülkeye yayılır. Bunu duyan 12 Eylül yönetimi çınar ağacını kökünden kesip kaldırır. Bunun üzerine köylüler zeytinlerin arasına tekrar yeni bir çınar ağacı dikerler, fakat bu kez yerini söylemezler. Gel zaman git zaman bu çınar ağacı da büyümüştür ki etkinliklerin bir bölümü bu ağacın altında yapıldı.
Köylülerin ve çevrenin beklentisi; bir gün Nazım’ın mezarı Türkiye’ye getirilirse bu ağacın altına gömülmesi.
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim..
Diyerek, dünya şairimizi saygıyla ve özlemle anıyoruz.