enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
32,5581
EURO
34,9788
ALTIN
2.420,94
BIST
9.722,09
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Bursa
Az Bulutlu
21°C
Bursa
21°C
Az Bulutlu
Cuma Az Bulutlu
23°C
Cumartesi Az Bulutlu
17°C
Pazar Az Bulutlu
20°C
Pazartesi Az Bulutlu
20°C

Bİ EM Si VİRÜSÜ

14.02.2022 14:41
A+
A-

Önce düncel

Değerli okuyucularım,

Başlığı okuyunca yüreğiniz titredi değil mi? Bi Em Si virüsü de nereden çıktı? Ne demek Bi Em Si? Böyle bir virüs mü varmış?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim.

Korkmayın; bu virüs Covid 19 gibi vücut organlarını tahrip ederek ölüme sebep olan bir virüs değil. Bi Em Si virüsü, millî kültürün en önemli organını kemirerek manevi tahribat yaratıyor. Hem de asırlardan beri… “Hiç duymadık bu virüsü,” diyebilirsiniz. Haklısınız, hiç duymadınız; çünkü bu virüse “Bi Em Si” adını ben koydum. Aslında Bi Em Si’yle her gün karşılaşıyorsunuz, kim bilir belki de ucundan kenarından size de bulaşmış olabilir. Amacım farkındalık yaratarak bu virüsten korunmanızı sağlamaktır.

YAZI ARASI REKLAM ALANI

Bi Em Si” güzel Türkçemize musallat olan bir salgın hastalıktır sevgili okuyucularım. Hacivat’tan beri süregelen bir salgın hastalık… Asırlardır bukalemun gibi şekil ve kabuk değiştirerek günümüze kadar gelmiştir. Daha açık ifadeyle yabancı dil taklitçiliğinin bir koludur Bi em Si vürüsü… Yazılarımı takip edenler hatırlar; 7 Aralık 2020 tarihli köşe yazımda söz konusu hastalığın başka bir versiyonunu “Kanal İstanbul’un Düşündürdükleri”  başlığıyla teşhir etmiştim.

80’li yılların başında tanışmıştım Bi Em Si’yle. Olay şöyle gelişmişti: Yıl 1981,  Orhangazi Lisesi’nin en genç Türkçe – edebiyat öğretmeniyim; güzel Türkçemizin hayranı ve âşığıyım. Biraz birikmiş param var; yarı peşin yarı taksitle bir televizyon alacağım. O devirlerde televizyon almak, günümüzde on yıllık ikinci el otomobil almak gibi bir şey. Peşin fiyatı altı aylık maaşıma tekabül ediyor. Siyah-beyaz ve tek kanallı olduğunu söylemeye gerek yok sanırım. Zaten çok kanallı olsa ne faydası var? TRT’den başka tv kanalı yok ki!

O devirlerde meşhur olan birkaç tv markası var: Nordmende, Philips,  ITT Schaub Lorenz…

Neyse efendim, sorup soruşturdum, pek istekli olmasam da ITT Schaub Lorenz marka televizyon almaya karar verdim. Bu marka tv kullanan dost ve komşularımın hepsi de memnuniyetlerini dile getirmişti çünkü. İstekli olmayışımın sebebi ise radyo ve televizyonlarda yapılan bir reklamdı: “Ay Ti Ti Şaup Lorenz…” ITT kısaltmasının Türkçe kurallara aykırı bir tarzda “Ay Ti Ti” şeklinde telaffuz edilmesine (argo fakat kullanmak zorundayım) tam anlamıyla gıcık oluyordum.

Beyaz eşya satan bir mağazaya gittim; eşikte dikilerek içeriye baktım, mağaza sahibi masasının arkasındaki koltuğuna gömülmüş müşteri bekliyordu: “Abi, sizde ITT Şaup Lorenz marka televizyon var mı?” diye sordum. “Var” cevabını alınca “Taksit yapıyor musunuz?” dedim. “Adamına göre değişir,” dedi adam. “Belirli bir maaşın varsa altı aya kadar taksit yaparız.”

İçeri girip misafir koltuğuna oturdum. Mağaza sahibi benden yana eğilerek fısıltıyla: “Bak delikanlı,” dedi, “sana bir abi tavsiyesi; sağda solda I Te Te deme, ‘Allah’ın cahili!..’  deyip seninle alay ederler.”

“Nedenmiş o?”

“Neden olacak! Bu marka televizyonun Türkçedeki okunuşu Ay Ti Ti şeklindedir.”

Müsaade isteyip masanın üzerindeki kalemi ve defteri alarak “ITT” ve “PTT” kısaltmalarını yazdıktan sonra: “Yanlış anlama; itiraz etmiyorum, öğrenmek için soruyorum,” dedim. Kalemin ucuyla kısaltmalardaki harfleri göstererek sordum: “Şimdi biz ITT’ye Ay Ti Ti diyeceksek, PTT’ye  Pay Ti Ti  mi diyeceğiz?”

Adam şaşırdı. Önce yüzüme, sonra defterdeki kısaltmalara, sonra tekrar yüzüme baktı.  Çaresiz kalmış olmalı ki konu değiştirmek için: “Sen ne iş yapıyorsun delikanlı?” diye sordu. Cevabım tokat gibiydi tabii:  “Lisede Türkçe öğretmeniyim.”

Kızarıp bozardı adam, bir iki yutkunduktan sonra “Özür dilerim hocam, hadsizlik ettim!” dedi. “Şimdi benim de kafam karıştı. Doğrusu nedir bu meselenin?”

Doğrusu ne midir? Kardeşim siz ilkokula gitmediniz mi? Birinci sınıftayken öğretmeniniz alfabeyi öğretmedi mi? “A, be, ce, çe, de…” diye seslerin yazıdaki işaretleri olan harfleri telaffuz etmediniz mi?

Her dilin alfabesi az çok benzese de aralarında çok derin farklar vardır. Mesela Kur’an kursuna gidenler Arap alfabesini şöyle öğrendiler: “Elif, be, te, se, cim…” Ortaokula gidenler İngilizce alfabeyi öğrendiler: “Ey, bi, si, di, i, ef…”

Neymiş efendim: “I” harfi Türkçede “ı”, İngilizcede “ay” şeklinde telaffuz edilirmiş. Var mı bunun ötesi? Tıpkı bunun gibi Türkler “t” harfini “te”, İngilizler ise “ti” sesleriyle ifade eder.

Aradan yıllar geçti, iktidara Özal geldi. Bizim “Uluslararası Para Fonu” dediğimiz, asıl adı “International Monetary Fund” olan ve IMF (genellikle İMF)  kısaltmasıyla gösterilen bir kuruluşun birkaç temsilcisi Türkiye’ye gelecekmiş. Rahmetli Özal akşam haberlerinde “Ay Em Ef’le görüşmelerimiz sürüyor,” deyiverdi.  İnanın ki beynimden vurulmuşa döndüm; rahatsızlığımı öğretmen arkadaşlarımla paylaştığımda “Özal, İngilizceyi ana dili gibi biliyormuş, dil sürçmesidir,” dediler. Dil sürçmesi falan değilmiş kardeşim, o günden sonra yüzlerce kez “Ay Em Ef” dediğine şahit oldum. Herkesçe malumdur ki günümüzde bu kısaltmayı hem “İ Me Fe” hem de “Ay Em Ef” sesleriyle telaffuz edenler var.

Şimdi de güncel

Gelelim günümüze… Adam bakkaldan “LM” marka sigara alacak, “Bir paket elem ver,” diyor. Kahvehane sohbetinde “Bu haberi Ce Ne Ne’de izledim,” deyince yanı başımda oturan arkadaş bıyık altından gülerek alaycı ve küçümseyen bir edayla bana bakıyor. Öyle ya, araya kaynaştırma sesi getirerek “siyenen” demeliyim. Köydeki bir komşum “tv” kısaltmasını “te ve” sesleriyle değil de “ti vi” şeklinde telaffuz ediyor. NTV kendi kanalının reklamını yaparken “En Ti Vi” diyerek en az üç defa çekiçle kafama vuruyor.

Bizden önceki kuşaklar bu sorunla ilgili olarak ne güzel tedbirler almışlar. Mesela asıl adı “United States of America” olan ülkenin adını “Amerika Birleşik Devletleri”  şeklinde Türkçeye çevirmişler ve ABD kısaltmasını kullanmışlar. Rusların CCCP kısaltmasıyla gösterdiği ülkenin adını “Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği” olarak tercüme edip SSCB kısaltmasını kullanmışlar. Tüm kazanımları göz ardı edip “USA” kısaltmasında ısrar eden ve üstüne üstlük “Yu Es Ey” diyen şuursuz Batı taklitçilerine ne yapmalı?

Ne mi yapmalı? Benim bir fikrim var:  Elimde yetki olsa bu adamları toplarım, ilkokul birinci sınıf öğrencileriyle birlikte en az bir gün ders alarak Türk alfabesini öğrenme cezası veririm.

2008’de bu meseleyle ilgili ibret alınacak bir reklam yayınlandı tv kanallarında. Herkesçe malumdur, 2007 sonunda Hollanda menşeli İNG Grup, Oyak Bank’ı satın aldı ve bu bankanın adını İNG Bank olarak değiştirdi. 2008 yılından itibaren bankalarının reklamını şöyle cümlelerle yaptılar: “Türkçeye saygımızdan ötürü Ay En Ci Bank demiyoruz, İ Ne Ge Bank diyoruz.” İbretlik bir olay, öyle değil mi? Şahsen ben bu reklamları izlerken içimizdeki şuursuzları düşünerek utançtan yerin dibine geçiyordum. Son günlerde de buna benzer bir reklam yer alıyor tv’lerde. İspanya menşeli BBVA Grup, Garanti Bankasını satın aldı ve bankanın adını Garanti BBVA olarak değiştirdi. Reklamlarına dikkat edin, Türkçe dil kurallarına uygun. “Garanti Be Be Ve A” şeklinde reklam yayınlıyorlar. “Bi Bi Vi Ey” deselerdi çok mu komik olurdu? Sanmam; diğerlerine alıştığımız gibi birkaç ayda buna da alışırdık.

Bu haftaki yazımın konusu olan dil virüsünün ne denli yıkıcı ve bulaşıcı olduğunu anladınız. Şimdi diyeceksiniz ki “Bu virüse niçin Bi Em Si  adını koydun?

Efendim, kırklı yaşlarda olanlar çok iyi hatırlar. En az yirmi beş yıl önceydi. İbrahim Tatlıses’in zirvede olduğu yıllar… BMC’nin imal ettiği “Fatih” marka kamyonla ilgili bir reklam filminde oynuyordu. Tatlıses bu reklamda hem kamyon şoförü hem de müşteri rolündeydi. Reklamda kamyonun özellikleri sıralanıyor ve sona doğru şoför Tatlıses, kendi şivesiyle “Sölüüm mü?” diye soruyordu, müşteri Tatlıses ise İstanbul Türkçesiyle “Söyle, söyle!” diyordu. Hatırladınız değil mi? Ve en sonunda da şoför Tatlıses tok ve gür sesiyle: “Bence Be Me Ce!” şeklindeki vurucu cümlesiyle son noktayı koyuyordu. Vurucu diyorum çünkü üzerinden onlarca yıl geçti, Tatlıses ve ben yaşlandık, reklamı yapılan kamyon hurdaya çıktı; fakat o reklam hafızalarda capcanlı duruyor.

Geçtiğimiz günlerde devlet adamlarımızdan biri BMC firmasından bahsederek “Böylece ihaleyi Bi Em Si  kazandı,” dedi. Bu telaffuz üzerine ani bir şok daha yaşadım. Gerçi daha önce de bazı etkili ve yetkili idarecilerden buna benzer garip ifadeler işitmiştim. Mesela bir devlet adamı Irak’ın kuzeyindeki terör örgütlerinden söz ederken şöyle demişti: “Pe Ka Ka, Pe Ye De ve Vay Pi Ci terör örgütleri halka zulmediyor.” 

Buyurun cenaze namazına!..

Amerikan Coni’si PKK’ya Pi Key Key diyor, sen Pe Ka Ka diyorsun, doğru; Amerikan Coni’si PYD’ye Pi Vay Di diyor, sen Pe Ye De diyorsun, bu da doğru. Peki YPG kısaltmasını niçin Amerikan Coni’si gibi Vay Pi Ci sesleriyle telaffuz ediyorsun?

Mantıklı bir cevabı olan varsa beri gelsin!

Yazımı burada sonlandıracaktım ki Bi Em Si virüsü bana Cemse’yi hatırlattı. “Ne alaka?” diyebilirsiniz. Anlatayım.

Efendim, yeni kuşaklar bilmez ama önceki kuşaklar Cemse denilen askerî kamyonları çok iyi hatırlar. 1950’li yıllarda Amerikan Marshall yardımı olarak ülkemize GMC marka askerî jipler, kamyonlar ve otobüsler gönderilmişti. Bu araçların çoğu İkinci Dünya Savaşı’nda kullanılan, miadı dolmuş araçlardı. Hepsi de “General Motors Corporation” isimli Amerikan şirketi tarafından imal edilmişti ve araçların önünde marka adı olarak “GMC” yazıyordu.  Hâliyle bu araçlar İngiliz alfabesi telaffuzuyla, yani “Ci Em Si” sesleriyle adlandırılıyordu. Türkçeye aykırı bu telaffuzu halkımız beğenmemiş olacak ki değiştirmiş. Türk halkının dehası işte, araya kaynaştırma sesi sokarak “ciyemsi” dememiş, “cemse” demiş; harika bir buluş.

Akşamleyin haber kanallarının birinde Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Ahmet Saltık’ı dinliyordum. Hoca konuşmasının bir yerinde “Kendisini CEO olarak görüyor,” dedi. Hay ağzına sağlık hocam, vallahi moralimi düzelttin! CEO’nun “Si Yo” şeklindeki telaffuzundan gına gelmişti.

Son söz:

Göktürk Yazıtlarında Bilge Kağan birkaç defa “Ey Türk! Titre ve kendine dön!” diyerek halkını uyarır. Tabii ki buradaki “titremek” kelimesi  “düşünmek” anlamındadır. Bu uyarıdan hareketle ben de diyorum ki: “Ey Türk! Titre ve diline dön!”

Yerlilik ve millîlik lafla olmaz; her şeyden önce bilgi ve bilinç gerekir, sonra da icraat…

Sağlıcakla kalınız.

Yazarın Diğer Yazıları
REKLAM ALANI
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.