enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
32,3101
EURO
35,1452
ALTIN
2.283,02
BIST
8.806,72
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Bursa
Parçalı Bulutlu
23°C
Bursa
23°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Az Bulutlu
26°C
Cumartesi Az Bulutlu
26°C
Pazar Açık
26°C
Pazartesi Az Bulutlu
29°C
CARGILL

50+1 ve ENFLASYON MESELESİ

28.11.2021 19:49
A+
A-

Ülkemizde 2018’e kadar “parlamenter sistem” denilen bir hükümet sistemi uygulanıyordu. Halkın seçtiği milletvekilleri Meclis’te toplanıp yasama faaliyetlerini yürütürdü. Cumhurbaşkanı bu Meclis tarafından seçilir,  hükümet bu Meclis’in içinden çıkardı. Cumhurbaşkanının görevlendirdiği bir kişi, kendi başbakanlığında hükümeti kurunca Meclis’ten “güvenoyu” almak zorundaydı. Yani bu hükümet, Meclis üye tam sayısının yarısının bir fazlasının güvenoyunu alarak yasal hâle gelirdi. Mesela TBMM’de 550 milletvekili olduğu yıllarda kurulan bir hükümet 276 milletvekilinin onayını almalıydı.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde, hükümeti halkın oyu ile seçilen Cumhurbaşkanı kuracağı için güvenoyu meselesi “50+1” denklemi ile çözülmüş oldu. Eski sistemdeki “Meclis üye tam sayısının yarısının bir fazlası” ve yeni sistemdeki “50+1” aynı mantıkla yasalaşmıştı: “Çoğunluğun onayını almak”

Son günlerde özellikle iktidar kanadından ve yandaş köşe yazarlarından 50+1 denklemi aleyhinde yüksek perdeden sesler çıktı. Hatta bu rakamın Devlet Bahçeli tarafından hazırlanan bir tuzak olduğunu söyleyen izansızlar bile oldu. Kimine göre 40+1, kimine göre 30+1 olmalıymış; hayır efendim, bunlar da yanlışmış da Belediye Başkanlığı seçimi gibi olmalıymış, en fazla oyu alan Cumhurbaşkanı olup hükümeti kurmalıymış. Yok daha neler!.. Böyle bir durumda, Belediye Başkanlığı seçimlerinde yüzlerce örneğini gördüğümüz gibi herhangi bir aday %25 oyla seçilebilir ve kendisine onay vermeyen %75’e tahakküm edebilir. Böyle demokrasi mi olurmuş?

Enflasyon

YAZI ARASI REKLAM ALANI

Şahsen ben ve dolayısıyla bizim kuşak enflasyonun ne demek olduğunu çok iyi biliyoruz. 80’li 90’lı yıllarda yüzde kırktan yüzde doksana kadar (94’te %125) seyreden fiyat artışlarına katlanarak ve dahası uyum sağlayarak hayatımızı sürdürdük. 2000’li yıllarda enflasyon sona ermedi ama %7 ile %20 arasında gidip geldi. Halkımız büyük oranda bu fiyat artışlarına ses çıkarmadı; çıkarmadı çünkü işçi ve memurlar bu rakamlara yakın zam aldı, üreticiler ise yine bu oranlara yakın zam yaptı kendi malına; böylece üç aşağı beş yukarı her şey yerli yerine oturdu.

Fakat son on günde ortalık allak bullak, piyasa karman çorman oldu. Merkez Bankası faizi yüzde dört beş düşürürken TL’nin değeri yüzde otuzdan fazla düştü. Bunu nereden anlıyoruz? Tüm dünyada geçerli para birimi olan doların ani yükselişlerinden elbette… Bir ay önce 9 ile 9,5 lira arasında seyreden dolar bir ay sonra, yani bugün 12,5 lira civarında.

Faiz düştü, çok güzel; bu düşüş halkımıza nasıl yansıdı veya yansıyacak bilemiyorum ama paramızın değerinin düşmesi sonucu iğneden ipliğe her şeye zam geldiğini çok iyi biliyorum; çünkü çarşıda pazarda görüyorum ve yaşıyorum.  Mesela bir ay önce 7,6 liradan aldığım mazotu bugün 9,8 liradan aldım.

Faizi düşürdük diye övünenlere “Eee, ne anladık bu işten?” diye sormak lazım.

Anlayan varsa beri gelsin!

Şimdi şöyle diyebilirsiniz? “90’lı yıllarda ortalama %70’lik enflasyonla yaşamışsın, son on günde hortlayan fiyat artışlarından niçin ürküyorsun?”

Öyle değil kardeşim, öyle değil! Evet, o yıllarda yüksek enflasyon vardı ama maaşıma da o oranda zam geliyordu. Mesela 89’da, o devrin parasıyla 1 milyon lirayla işe başlamıştım özel sektörde, 90’da maaşım 2 milyona çıkmıştı. Sonraki yıllarda ise sırasıyla 3,5 milyon, 6, 10, 17 milyon olarak devam etmişti.

O devirlerde faaliyetlerine ve tespitlerine hiçbir siyasetçinin müdahale etmediği TÜİK denen bir kurum vardı; sokaktaki çöpçüden Belediye Başkanına, sıradan bir memurdan Cumhurbaşkanına kadar herkes TÜİK’in enflasyon verilerine bakardı ve dolayısıyla tüm çalışanlar ve üreticiler bu veriler doğrultusunda zam ister, hükümet de mecburen asgari ücreti, işçi memur maaşlarını bu oranda arttırırdı.

Şimdi öyle mi ya? TÜİK ekim sonu itibariyle enflasyonun %19, ENAG (Enflasyon Araştırma Grubu) ise %49 olduğunu söylüyor. Kaldı ki son on gündeki hayat pahalılığı bu rakamlara dâhil değil. Hangisine inanalım? Vallahi benim şahsi kanaatim yıllık enflasyonun yüzde yetmişi aştığı yönünde.

Emekli biri olarak “Yılbaşında maaşıma ne kadar zam gelecek?”  diye düşününce kâbuslar görüyorum. Niçin diye soracak olursanız cevap malum. Alacağım zam aylarca öncesinden belirlendi çünkü: Yüzde beş… Allahtan reva mı? Yüzde yetmiş enflasyona karşılık yıllık toplam yüzde 15 – 20 arasında maaş zammı…

Fiyat artışlarıyla ilgili gerçek rakamları açıklayın beyler; neyi kimden saklıyorsunuz? Enflasyon %20 ve 25 diyerek aldatamazsınız bu milleti. En basitinden geçen sene bu zamanlar kahvehanede 1 liraya içiyorduk bir bardak çayı, şimdi 2 liraya yaklaştı. Simit hesabına hiç geçmeyelim; çok demode…

 

Yazarın Diğer Yazıları
REKLAM ALANI
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.